Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, TRT Haber canlı yayınında soruları yanıtladı, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Bakan Kirişci'nin açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
"Gıda son derece stratejik ve güvenlik meselesi"
Gıda konusu aslında uzunca bir dönem sanki bir ithal ikamesiyle sağlanabilecek bir şey gibi görüldü. Ama sonradan fark edildi ki gıda son derece stratejik ve güvenlik meselesi. Biz bunu önce pandemide yaşadık. Pandemide çiftçi tarlasına, bağına, bahçesine gidemez oldu ve sonrasında da bir gerek tedarik gerekse de üretim zincirinde kırılmalar yaşandı. Sanki bu yetmezmiş gibi bir de Rusya-Ukrayna savaşı çıktı. Bir anda dünya panik oldu. Gıda milliyetçiliği kavramı çıktı mesela. Koca koca ülkeler kendi ürettikleriyle kendi vatandaşlarını ancak doyurabileceklerini düşünmeye başladılar.
"Dünyanın hazırlıklı ülkelerinden birisiydik"
Ülke olarak gerçekten bizim üreticimiz her daim olduğu gibi bu pandemi döneminde de, Rusya-Ukrayna savaşında da üretmeye devam etti. Bu bizim için çok önemliydi. Biz burada önemli bir fırsat yakaladık ve üretim zincirimizde, tedarik zincirimizde önemli bir aksilik olmadı. Aksine gerekirse ihracat da yapabiliriz dedik ve ihracatımızı artırdık. Dolayısıyla dünyanın hazırlıklı ülkelerinden birisiydik. Zaten tarım sektörü de dahil olmak üzere diğer sektörlerde de bu bizim çalışkanlığımız ve azmimiz devam ettiği için dünyanın en hızlı büyüyen 2. ülkesi olma sıfatını da elde etmiş olduk o pandemi dönemlerinde. Dolayısıyla o tamamıyla sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde, ülke olarak aldığımız tedbirler ve bu tedbirlere de harfiyen uyan üreticilerimiz sayesinde oldu.
"Üreticilerimiz evinden e-Devlet'e girip kaydını gerçekleştirebiliyor"
Dijitalleşme denildiğinde aklımıza teknoloji geliyor doğal olarak. Dijitalleşme aynı zamanda elinizde sağlıklı veri setlerinin oluşması anlamına da geliyor. Teknoloji de var işin içinde. Şöyle düşünelim siz tarlada çalışıyorsunuz veya ahırda, ağılda, kümesinizde hayvanlarınızla meşgulsünüz ama Tarım Bakanlığının bu ÇKS adını verdiğimiz Çiftçi Kayıt Sistemi'ne kaydolmak için evinizden, tarlanızdan, ahırınızdan çıkıp yola düşüyorsunuz. Gidiyorsunuz muhtardan imza alıyorsunuz, ziraat odalarından belge alıyorsunuz, geliyorsunuz il ilçe müdürlüklerimize onlara bu belgeleri sunuyorsunuz. Zaman kıymetli. Ortada teknoloji var, bu teknoloji platformunun adı e-Devlet. E-Devlet'te 8 binin üzerinde işlem yapılabiliyor şu anda. Tarım ve Orman Bakanlığı olarak biz de 5 faaliyetimizi e-Devlet'e taşıdık. Şu anda üreticimiz evinden hatta traktörünün üzerinde çalışırken telefonundan e-Devlet'e girip kaydını gerçekleştirebiliyor.
"6 günlük sürede yaklaşık 104 bin başvuru var"
Aradan geçen bu 6 günlük sürede yaklaşık 104 bin başvuru var, giriş var. Bir o kadar da ÇKS belgesi dediğimiz belgeler var. Bu belgeleri almak için o klasik yöntemi düşünsek bütün risklerden kurtuluyor. Burada belki işaret etmemiz gereken husus var. Ziraat odalarımız var. Ziraat odalarımızla ilgili üreticilerimizin odaya kayıt olmalarının önünde herhangi bir engel oluşturmuyoruz. Zaten bir anayasal zorunluluk. Dolayısıyla bu teknolojiden, ÇKS'den üreticilerimizi biz istedik ki yararlandıralım. Büyük bir teveccüh oldu. Bu bir başlangıç, dijitalleşme adına başlangıç.
"Tarım Cepte diye bir uygulamayı hayata geçirmek istiyoruz"
Bu yılın sonunda biz Tarım Cepte diye bir uygulamayı hayata geçirmek istiyoruz. Bu yılın sonunda inşallah onu da hayata geçirdiğimizde çiftçilerimize şunu söyleyeceğiz. Tarım il ve ilçe müdürlüklerimize gidiniz. Ama oraya gittiğinizde size sadece çay ikram etsinler. Herhangi bir iş için gitmiş olmayın.
Bizim başka bir handikabımız daha vardı. Biz bu ÇKS'yi üniversite mezunu gençlerimize, meslektaşlarımıza yaptırıyorduk. Kimdi bunlar? Ziraat Mühendisi, veteriner hekim, gıda mühendisi, su ürünleri mühendisi… Şimdi biz bu insanları evrak takibi için yetiştirmedik ki. Ben bir akademisyen olarak bu kardeşlerimizin akıl terlerini çiftçimizin yanında yer alarak, onlara neyi nasıl üretmeleri gerektiği konusunda paylaşmak için orada yer almasını beklerdik. Ama bu kardeşlerimiz bu evrakları doldurmakla, takip etmekle meşgul oldular. İşe böyle girip, böyle emekli olan kardeşlerimiz var.
Biz bu manada dijitalleşme ile üreticimize senin zamanın kıymetli, bizim zamanımız kıymetli, ülkenin kaynakları dikkatli kullanılmalı, bizim insanlarımız da sizin yayım faaliyetlerinde yer almalı diye bu uygulamayı hayata geçirdik.
"Bizim topraklarımız netice itibarıyla sınırlı"
Eğer planlamayı doğru yapmazsanız, bir de kaynaklarınız da sınırlı ve ihtiyatlı kullanmanız gerekiyorsa bu sizin için artık emir hükmündedir. Türkiye, toprakları elbette 7 coğrafyada verimli topraklar. Fakat bizim topraklarımız netice itibarıyla sınırlı. Diğer tarafta su zengini bir ülke değiliz.
Tarım Cepte uygulamasının bir diğer fazı daha var. Orada varsayalım ki Vahit Kirişci, Adana Yüreğir, ada bu, parsel bu. Benim karşıma bir ekran çıkacak bana diyecek ki Vahit Kirişci, sizin tarlanızın bulunduğu yer toprak açısından şöyle bir toprak, iklimi böyle bir iklim ve dolayısıyla buradaki sanayiyi de, endüstriyi de dikkate alarak sizin burada böyle bir üretim yapmanızı istiyoruz diyeceğiz. Adeta onu o üretimi yapmaya zorlayacağız. İşte oralarda belirli aralıklar, üretim miktarı bakımından belirli aralıklar oluşturacağız.
"108-110 milyonluk bir nüfusu doyurmanız lazım"
Türkiye, biz iktidara geldiğimizde, bu ülkenin nüfusu 65 milyondu. Bugün ülkenin nüfusu 85 milyon. Geldik buraya kadar, bir açığımız var mı, yok. 20 yıl önceki masamızda olan, soframızda olanlarla bugünküler arasında dağlar kadar fark var. Yetti mi? Yetmedi. Mutlak suretle 2053 vizyonunun gereği olarak bizim bir nüfus projeksiyonumuz da var. O da 105 milyon. O gün bu ülkeye gelecek turistin de asgariden 105 milyon olacağı söyleniyor. Böyle bir nüfusu aldığınızda sizin 108-110 milyonluk bir nüfusu doyurmanız lazım. Nüfusumuz artıyor, yeni yerleşim alanları, sanayimiz, endüstrimiz gelişiyor.
"462 bin kilometrekarelik bir de Mavi Vatan'ımız var"
Artırdığımız yer Mavi Vatan mesela. Bizim böyle bir coğrafyadan haberimiz yoktu. Mesela su ürünleri ile ilgili bu coğrafyayı da kullanıyoruz. 780 bin kilometrekarelik bir ana karaya ilave olarak 462 bin kilometrekarelik bir de Mavi Vatan'ımız var. Ne olursa olsun kaynaklarımız sınırlı, nüfusumuz artıyor. Bunu bizim toparlamamız gerekiyor.
"Topraklarımızın boş kalması bizim kabul edebileceğimiz bir şey değil"
Türkiye'nin kanayan bir yarası bu özellikle kırsaldan kente göçle başlayan, bahsettiğiniz şekilde mirasla da iyice köpüren, hiç de olumlu olmayan bir gelişme. Kendi kardeşlerimizden biliyorum o bir karış toprak çok kıymetli hale geliyor. Niye? Çünkü biz toprağa bağlı milletiz. Bir aidiyet duygumuz var. Bırakın Türkiye'yi, yurt dışından gurbetçimiz köyünü görmek için neredeyse her yıl ziyaret ihtiyacı hissediyor. Bu güzel bir şey, kötü bir şey değil. Topraklarımızın boş kalması bizim kabul edebileceğimiz bir şey değil. Bu atıl kapasite anlamına geliyor. Biz bununla ilgili de bir ya da iki yıl, buna henüz karar verilmedi. Şöyle bir şey var. Biz orada diyeceğiz ki, bir veya iki yıl burası boş kaldı ama bunun devamında boş kalmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu o civarda orada kooperatif varsa kooperatifleri, birlikler varsa birlikleri, o da olmadı ülke genelinde bir portföy oluşturacağız, bu portföye ilgiye göre elde edilecek kira bedellerini doğrudan ilgili mülk sahiplerinin hesabına yatıracağız. Kim olduklarını bilmiyoruz. Bankada tutacağız değerlendireceğiz, eğer aralarında davalık bir durum var, dava bitene kadar da o parayı değerlendirme şekli devam edecek şekilde bloke etmiş olacağız ve böylelikle de atıl olan arazileri üretime kazandırmış olacağız.
"Bu tür yerlerde tohumlukta yüzde 75'e varan sübvansiyon uyguluyoruz"
Başka bir uygulamamız daha var. Bizim yerimiz çok küçük, şu anda da bu girdileri temin edecek gücümüzde yok, bize yardımcı olan üreticilerimiz de var. Bu tür yerlerde tohumlukta yüzde 75'e varan sübvansiyon uyguluyoruz. Bu bizim için atıl olan alanların kullanılması bakımından önemli bir husustur.
"Tarımsal hasıla bakımından Avrupa'da birinci, dünyada da ilk 10'dayız"
Aslında AK Parti devrimlerin partisi. AK Parti devrimler yapa yapa geldi bugüne kadar. Son devrim de dün Cumhurbaşkanımızın Anayasa değişikliği ile ilgili teklifi oldu. Bu ülke bir tarım ülkesi. Tarımın ekonomi içerisindeki etkisi ve katkısı daha fazlaydı. Doğal olarak sanayileşiyoruz. Bundan dolayı tarımın payı düşüyormuş gibi oluyor. Tarımsal hasıla bakımından Avrupa'da birinci, dünyada da ilk 10'dayız. Üretim bakımından da artış var. Bu yabana atılır bir şey değil.
"(TARSİM) Şu ana kadar 20 milyon poliçe kesildi"
Tarımın doğası, rüzgara açıktır, fırtınaya açıktır vs. bunların hepsi var tarımda. Atatürk'ün bile hayattayken özlemini duyduğu tarım sigortasını biz 2005 yılında Meclis'te yasalaştırdık. TARSİM bunlardan birisi. 1 Haziran 2006'dan itibaren başladı. Şu ana kadar 20 milyon poliçe kesildi 16 yıllık sürede. 12,8 milyar liralık kamu olarak biz primlere destek verdik. Sigortaları yaptırırken siz diyelim üreticisiniz. 100 liralık bir sigorta primi tahakkuk ettiyse, bunun 12,8 milyarını kamu olarak biz ödedik, yüzde 50'sini asgari. Geri kalanını da üreticimiz kendisi ödemiş oldu. Fakat üreticimizin hasar ödemesi 13 milyar lira. 13 milyar lira sigorta şirketinden vatandaşımız hasarıyla ilgili bu destekleri aldı.
"Tarım sigortanızı yaptırın, rahat edin"
Eksik gördüğümüz şey şu. Bizim bu yüzde 21'ler mertebesinde 16 yıl geçmiş olmasına rağmen. Artırılsın istiyoruz. Aracılığınızla üreticilerimize seslenmek istiyoruz. Tarım sigortanızı yaptırın, rahat edin. Hükümet size bu konularda 16 yıldan beri destek veriyor. Bu bağlamda bir poliçe daha geliştirdik. Gelir koruma poliçesi… Siz eğer ürünü yetiştirirken istiyorsanız ki şu kadar gelir elde etmek istiyorum. Bu bir poliçeye dönüştürülüyor. Sigorta şirketi bu poliçenin priminin yüzde 40'ını üreticiden alıyor, yüzde 60'ını biz veriyoruz. Varsayalım ki kuraklık oldu, birisi geldi yaktı. Orada bir gelir kaybınız var. O elde ettiğiniz gelir poliçedeki gelirin altındaysa, altında olan kısmında sigorta şirketi size ödeme yapmak zorunda kalıyor.
Genellikle Türkiye'de sizler de medya olarak bunu yansıtmak zorunda kalıyorsunuz. Bir yıl soğan, bir yıl patates para eder, ertesi yıl tam tersi olur ve biz bu dramları hep yaşadık. Biz şöyle yaparsak, üretmek isteyenle bu üretilenleri almak isteyenler bir araya gelip, ben şöyle bir domates, böyle bir salatalık veya böyle bir buğday üretmenizi istiyorum deyip sözleşme metnine döker, iki tarafın da hukukunu koruyan bu metin sayesinde, bu üretim süreci ilerler ve sonuçta üretilenlerin alım ve fiyat garantileri de yine bu mevzuatta yer alır, bunların hilafına da bir davranış olduğunda da bunların cezai müeyyideleri yine bu mevzuatta yer alırsa üretici olarak elbette bir sıkıntı yaşamazsınız.
"Özellikle çiftçilerimizi koruyacak birtakım müeyyidelerimiz olacak"
Bizim Meclisimizden yasalaşmasını onlara arz ederek, onların da iradelerini yansıtacakları bir düzenleme şeklinde çıkmasını arzu ettiğimiz bir şey. Şeker pancarında bunu belki ülke olarak uyguluyoruz. Gayet de güzel işler. Dünyanın hiçbir yerinde ben ettim, ben ürettim, gelsin alsınlar modeli işlemez. Biz bu mevzuatta bazı ürün ve ürün grupları için onlarda sözleşmeli üretimi zorunlu hale getireceğiz. Bu üretimlerde tarım sigortasını zorunlu hale getireceğiz. Buralarda özellikle çiftçilerimizi koruyacak birtakım müeyyidelerimiz olacak yani çiftçilerimizin herhangi bir şekilde alıcılar tarafından istismarına asla izin vermeyeceğiz.
Bizim bahsettiğimiz bitkisel üretim, hayvansal üretim. Hayvansal üretimde bizim Et Süt Kurumu'muz var, bir regülasyon kurumu özellikle et süt alanında. Biz istiyoruz ki ey besici, sen benim istediğim örnekte veya evsafta ürünler üret, besicilik yap. Bunların yemlerini, bunların ihtiyaçlarını burada Et Süt Kurumu, bu sözleşme çerçevesinde sağlayacak. Ama ne var burada? Alım ve fiyat garantisi var. 5 yıl süreyle önünü görecek, çünkü tarımın öngörülemez olması da bizim önemli handikaplarımızdan birisi. Bunlardan da kurtulmuş olacağız inşallah.
Kent tarımı modeli
İstanbul'un nüfus itibarıyla tüketim alışkanlıkları itibarıyla, Türkiye'de üretilen meyve ve sebzenin yüzde 25'ini tükettiğini biliyor isek, birincisi bu. Bu meyve ve sebze İstanbul'un dışında 76 ilden geliyorsa ve 270 bin araç bu ürünleri taşıyor, 140 milyon kilometre de yol kat ediyorlarsa bu araçlar, 117 bin ton da karbondioksit salıyorsa bu hareket, konuştuğumuz meyve, sebze, raf ömrü kısa. 270 bin araçtan bahsettim, 140 milyon kilometre yoldan bahsettim, 117 bin karbondioksitten bahsettim. Çevreci değilsiniz, ürün tazeliğini koruyamıyorsunuz ve domates adeta salça haline geliyor ve insanların yerinde istihdamını sağlama imkanınız var ama siz dışarıdaki insanları istihdam ediyorsunuz. Bu birincisi.
Biz ülke olarak ne diyoruz? İhtiyaçlarımızı kendimiz üretelim. Aynısı bir şehir için de geçerli değil mi?
Bir başka yönümüz daha var. O da jeotermal konusu. Şu anda büyük bir hızla ilerliyor. Gıda Komitesi Toplantısı vardı, onun bildirisinde de yayımlandı. Özellikle kent tarımı konusu bizim çok hassasiyet gösterdiğimiz bir konu, Dikili'yle başladı, daha sonra Nevşehir Kozaklı ile devam etti. Ağrı Diyadin, eksi 35 derecede jeotermal seralarda üretim yapılıyor. Bu başlayacak inşallah, temelini attık. Toplam 6 ilimiz şu anda bu çalışmaları yürütüyor. Kütahya, Denizli, Aydın gibi 6 tane ilimizde şu anda bu çalışmalar yürüyor. Peki amacımız ne? İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere turizmin yoğun olarak olduğu bölgede turistlerin ihtiyacını karşılamak için jeotermal kaynakları da devreye sokarak güzel bir üretim yapacağız. Çevre, çevre, çevre diyoruz. Tazelik diyoruz, buyurun ürün tazeliği. Gıda enflasyonunu konuşuyoruz bu ülkede, sürekli ayın 3'ünde enflasyon rakamı açıklanıyor. Herkesin odaklandığı yer gıda. Gıdadan dolayı insanlar haklı olarak sektöre farklı bakıyor. Biz diyoruz ki bir kentin ihtiyacı o kentte üretilir. 30 kilometre yol kat etmesi sağlanarak bu ürün üreticiden tüketiciye ulaştırılırsa bu bizim için güzellik değil midir? Antalya'dan kalkıp İstanbul'a gelmesi 700 kilometre. Antalya'dan kalkıp Artvin'e gitmesi 1400 kilometre. Bunun rasyonel bir tarafı yok.
"555 milyon euroluk bir projeyle IPARD-3 Dönemi başladı"
Biz kadınlara ve gençlere çok güveniyoruz. Bunlar bizim gerçekten olmazsa olmazlarımız. Nüfusumuzun yüzde 50'sinden fazlası bazen kadınlarımızdan oluşuyor. Buradan beni erkek ve hemcinslerim bağışlasın, kadınlar daha özenli çalışıyorlar. Kendilerini kanıtlama mücadelesi veriyorlar. Bu gençlerde de var. İşlerini en güzel şekilde yapmaya gayret gösteriyorlar. Bundan dolayı bizim ulusal kaynaklardan gerekse IPARD gibi, TKDK aracılığıyla desteklediğimiz projelerde kadınsanız, gençseniz, size ilave puanlar veriliyor. Bunu buradan bir kez daha duyurmak istiyorum. 555 milyon euroluk bir projeyle IPARD-3 Dönemi başladı. Özellikle kadın kardeşlerimizin ve genç kardeşlerimizin bu projelere ilgi göstermelerini istiyorum.
"Biz bu pozitif ayrımcılığı burada uyguluyoruz"
Yani biz bu hani ayrıcalık var ya, pozitif ayrımcılık. Biz bu pozitif ayrımcılığı burada uyguluyoruz. Onların projeleri olduğunu bu projelerde onlara ilave puan veriyoruz. Kadın kırsalda yaşamazsa, kırsalda yaşamayı kadın kabullenmezse o aileyi kırsalda tutma şansınız yok. Gençler için de geçerli aslında bu. Biz bundan dolayı onun böyle çok mutlu olduğu şeyler var. Benim de sosyal güvencem var, ben de artık sağlıkla ilgili, emeklilik konusu vs. bunlarla ilgili benim de geleceğim belli ölçülerde garantide dedikleri bir beklentileri var. Bu konuyla ilgili de Hazine ve Maliye, Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlıklarımız müştereken çalışıyoruz.
Biz belirli ölçülerde destek olalım bunları kırsalda tutalım ve kırsalda yaşamak kaydıyla tarımla iştigal edenlerini orada bizatihi üretimin içinde tutalım. Bu müthiş bir şey olacak. Çünkü biz kırsalı terk ederek kentleri de mutsuz ettik, kentlerdeki yaşayan insanları da mutsuz ettik, kendimiz de mutsuz olduk. Kendimiz de kente göç ettiğimizde mutlu olmadık. Bugün pandemi dolayısıyla bir dönüş başladı. Bizim jeotermal seralarla 10 bin dekarlık alanda geçen yıl üretmiş olduğumuz domatesin yüzde 50'sinden fazlasını üretebiliyor olacağız. Bizim şu anda halihazırda 5 bin dekarı biraz geçen jeotermal seramız var. Kadınlarımız bize orada da lazım, gençlerimiz bize orada da lazım.
"Yeminli tarım müşavirliği üzerinde çalışıyoruz"
Stratejik olan bir şey vazgeçilmezdir. Ne pahasına olursa olsun yapılması gereken bir faaliyettir. Tabii bunu yapacak olanlar, elbette biz bedenen çalışacağız kazma kürekle ama bir de Allah'ın verdiği bazı yeteneklerimizi üretime dönüştüreceğiz. Bu gençlerimiz için, gıda mühendisi, ziraat mühendisi, veteriner hekim, su ürünleri mühendislerine biz yeminli tarım müşavirliği müessesesini, şu anda onun üzerinde çalışıyoruz. Kolay anlaşılması için yeminli kullanıyoruz. Lisanslandırma aslında yaptığımız şey. Tıpkı mali müşavirlerde, yeminli mali müşavirlerde olduğu gibi. Halihazırda orman mühendisleri vs. bunlar da var. Yine harita kadastro bürolarının lisanslandırılması da var. Bizim bu meslek insanlarına da bunlara da sağlayacağız. Bunların, ÇKS sistemi ve ileri fazları noktasında da artık şu anda yaptıkları şey alın teri dökmek değil, akıl teri dökmek değil, alın teri döküyorlar ama bunların akıl teri dökmelerini sağlayacağız. Onlara da bizim böyle bir müjdemiz olsun.
Bazı şeyler vardır ki psikolojik etkisi çok daha fazladır. Ama burada hem psikolojik etkisi var hem de ekonomik etkisi oldukça yüksek olan bir konu var. Burada bütün dünyanın Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konu başladığından itibaren Türkiye'mizin duruşunu ifade etmek adına sergilemiş olduğu o dış politika, ne kadar isabetli ve ne kadar yerinde olduğunu bütün dünya gördü. Artık kimse bunu gölgeleyemiyor. Hakikat balçıkla sıvanmaz. Dolayısıyla bu birincisi. İkincisi, hiçbir şey olmadı desek bile bugün 271 tane gemi geçmiş tahıl koridorundan. 271 adet gemi, bunların taşıdıkları da 6,2 milyon ton. Daha fazlası da var.
Şimdi bu konu başladığında bir ton buğday 440 dolardı. Şu anda bir ton buğday 330 dolar. 110 dolarlık, yüzde 25'lik bir fiyatta gerileme olduysa bundan kim kazançlı çıktı? Burada bir transit ticaret var. Ülke olarak biz kazançlı çıktık. Ülkemizin de ithal ettiği belli ürünler var. İthal ettiğiniz ürünlere baskı var bundan kurtulduk. Enflasyonla mücadele eden bir ülkeyiz. Şu anda petrol de dahil olmak üzere belirli bir rahatlama ve belirli bir gevşeme var. Bu inşallah benim temennim süresi dolduktan sonra yani 4 ay dolduktan sonra bunun uzatılması. Tabii ki en başta savaşın bir an önce barışla neticelenmesi, temennimiz bu yönde.
Ben ilk oyumu 82 Anayasası'nın halkoylamasında kullanmış, 78 kuşağı o yılların bir genci olarak yaşadıklarımı burada ifade etmek isterim. Ben her şeyden önce ki sayın Cumhurbaşkanımız ve AK Parti bunu her vesileyle ortaya koyuyor. Bizim bir tek inandığımız irade var yeryüzünde, millet iradesi. Biz millet iradesinin üzerinde hiçbir vesayet odağını tanımıyoruz. Şimdi düşünün pek çok şey yapıldı bu ülkede. Tarımla ilgili 12 tane temel kanun çıkardık. Bu ülkenin tarım kanunu yoktu. Ama şimdi bu ülke hala bu darbeci zihniyetin önemli izlerini taşıyan bir anayasanın hükmü altında yaşamını sürdürmek durumunda kalıyor. Ben bunu kabul edemiyorum. Şimdi gelelim muhalefete, hani bunların akşam söyledikleriyle sabahleyin söyledikleri kesinlikle taban tabana zıt. Samimi değiller. Dün biz AK Parti Grubunda buradan milletimize sesleniyorum. AK Parti Grubunda izlenen videoyu Allah binlerce kez razı olsun yanımızdaki arkadaşlarla birlikte dedik ki; evet, Türkiye bunların hepsini yaşadı. Başı örtülü olduğu için Meclis'ten kovulan, Meclis'ten çıkarılmaya çalışılan, bunun için tempo tutanlar, bugün kalkıp başörtüsünden söz ediyorlar. Eğer samimiyseniz, bu konuda gerçekten bu konuda gerçekten samimi bir duruşunuz varsa bırakın kanunu. Bir mevzuat hiyerarşisinde en tepede Anayasa vardır. Buyurun… Yarın bir gün bu kanunu birileri değiştirebilir ama Anayasa ülkenin belirli bir çoğunluğunun kararıyla, milletin bir ortak mutabakat metnidir, onunla değiştirilebilen bir mutabakat metnidir. Madem böyle bir niyetiniz var, buyurun anayasa değişikliği yapalım. Ben eşim başı örtülü olduğu için kendi üniversitemde, kendi sosyal tesislerine giremeyen bir akademisyendim. Benim siyasete girmeme neden olan 28 Şubat süreci sonrası yaşadıklarımdır. O gün görev yapanların hepsinin bize söyledikleri hala kulağımızda çınlıyor. Ama bu ülkede hamdolsun bunlar artık bitti. Biz istiyoruz ki bu yarın bir gün birileri de gelip başka bir şeyin peşine düşmesin. Bizim madem ki mutabakat metnimiz, Anayasa. Anayasa'da gerekli değişikliği yapalım. Ama ben daha hemen Cumhurbaşkanımızın açıklaması sonrası önce grup başkanvekillerinin, sonra da genel başkanlarının nasıl yan çizdiklerini bütün millet gördü.
TRT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.