“30 Ağustos Zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Besbellidir ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı.”
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk bu sözlerle anlatmıştı Büyük Taarruz’u… Bundan tam 100 yıl önce kazanılan bu zafer, Türk milletinin kaderini değiştirdi. Türk ordusu “bitti” demeden bitmeyecekti ve tarihe dünyanın en büyük kahramanlık destanlarından biri olarak geçecekti...
Yıl 1919… Birinci Dünya Savaşı sonrası İtilaf Devletleri Anadolu’yu işgal ediyordu. İstanbul, Adana, Urfa, Maraş, Samsun... Düşman devletlerinin orduları birçok şehre yerleşmişti.
1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından sonra işgal güçleri baskıcı politikalarını yoğunlaştırdı. Türk milleti tüm bu baskılara karşı yeniden ayağa kalkmak için adım adım ilerledi.
Bir yıl sonra Türk ulusu büyük bir zafer kazandı. Sakarya'da 22 gün 22 gece süren savaşta, Türk ulusu kanla, ateşle, süngüyle bu zafere doğru yürüdü. İki tarafın da çok ağır kayıplar verdiği Sakarya Meydan Muharebesi, Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından biriydi.
Tarihin en kanlı savaşlarından olan muharebede, Türk ordusu 5 bin 713 şehit verdi, 18 bin 480 asker ise yaralandı. Yunan ordusunda ölen asker sayısı 3 bin 958, yaralanan asker sayısı 18 bin 955’ti.
Hedef düşman ordusunu tamamen yurttan atmak
Kazanılan bu zaferden sonra, Türk milletinin orduya güveni ve geleceğe ümidi arttı. Yunan ordusu, çok kayıp verdiği için savaş gücü azaldı. Aynı zamanda, İtilaf Devletleri’nin Yunanlılara güveni azaldı.
Sakarya’daki kanlı çarpışmaların ardından durdurulan düşman ordusunu tamamen yurttan atmak için hazırlıklar başladı. Ancak Sakarya’dan çekilen Yunan ordusu Türk ordusunun 2 katıydı… Bunun için ordunun taarruza hazırlanması gerekiyordu. Taarruz, ateş gücüne, sayıca üstünlüğe, harekat ve manevra kabiliyetine dayansa da Sakarya’dan sonra Türk ordusu bunlardan mahrumdu.
Yunan ordusu Türk ordusu 180 bin asker 92 bin asker 88 bin tüfek 48 bin tüfek 9 bin makineli tüfek 819 makineli tüfek 300 top 145 top
Sadece ordunun değil, Meclis’in ve milletin de savaş psikolojisine hazırlanması gerekiyordu. 1919’dan itibaren kurtuluş mücadelesine karşı çıkarılmış 18 ayaklanma bastırılmıştı. Meclis’te bazı milletvekilleri ordunun böylesine büyük bir taarruzu gerçekleştiremeyeceğini söyleyerek duruma karşı çıkıyordu…
Siyasi temaslardan bir sonuç çıkmadı
Gelelim dış politikaya… Dünya kamuoyunu kazanmak ve Misak-ı Milli hedefine ulaşmak için bazı adımlar atıldı. Bir yandan Türkiye hükümetinin savaş değil barış istediği lanse ediliyordu, bir yandan da doğu ve güney cephelerinde bizimle çarpışan düşmanların sadece tarafsızlıkları değil dostlukları da kazanılıyordu. Rusya, Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan ve Fransa ile çeşitli anlaşmalar yapıldı. 1922’nin başlarına gelindiğinde Ankara hükümeti barış için görüşmeler yapılmasını gündeme getirdi. İtilaf Devletleri de mütareke şartlarını bildirdi...
- 10 kilometre tampon bölge oluşturulacak,
- Yunanlılar Anadolu’yu boşaltacak,
- Edirne ve Kırklareli Yunanlılarda kalacak,
- Ücretli Türk ordusunun Sevr Antlaşması’ndaki 50 binlik asker sayısı 85 bine çıkarılacak.
Bu şartların üstüne TBMM hükümeti de Yunan ordusunun 4 ay içinde Anadolu’dan çekilmesini istedi. Ancak İtilaf Devletleri bu isteği reddetti. Siyasi temaslardan bir sonuç çıkmayacaktı, Anadolu’yu düşmandan kurtarmak için taarruz şarttı…
Taarruz ilkbaharda bekleniyordu
Türk milleti varını yoğunu feda ederek taarruz hazırlıklarına devam etti. İlkbaharda beklenen taarruz planı ertelendi, eksikliklerin giderilmesi için büyük çaba sarf edildi.
Sakarya Zaferi’nden sonra 100 bin olan asker sayısı 200 bine çıkarıldı. Tüfek, makineli tüfek ve top sayıları da bir bir artırıldı… Ancak silah açısından Yunan kuvvetleri üstünlüğünü koruyordu.
Hazırlık sürecinde eğitime de büyük önem verildi, ordunun muharebe niteliği artırıldı. Sık sık tatbikatlar düzenlendi.
Dünya kamuoyu Türk ordusunun taarruz kabiliyeti olmadığını ve başarı sağlayamayacağını sanıyordu. Ancak yanılıyorlardı. Türk ordusu moral bakımından çok üstündü, 10 aylık aralıksız çalışma sonucu eğitim yönünden çok ilerledi. “4-5 ayda anca geçilir” denilen yerler saatler içerisinde geçilecekti…
Hazırlıklar büyük bir gizlilik içerisinde yürütüldü
Birlik intikalleri tamamen gece yapıldı, örtülü yerlerde dinlenildi, hiçbir yerde yürüyüş izi bırakılmadı. Düşmanı aldatmak için bazı birlikler güneyden kuzeye intikal ettirildi. Birliklerin yer değiştirdiği belli olmasın diye yerlerine yenileri getirildi. Ankara hükümetinin taarruz konusunda kararsızlık içinde olduğu söylentileri yayıldı. Anadolu’da isyan ve karışıklık var haberleri çıkarıldı. Anadolu’nun dış dünya ile muhabere ve ulaştırma irtibatı kesildi.
Taarruzdan önce orduların son durumu Basına 20 Ağustos 1922’de Çankaya Köşkü’nde bir çay ziyafeti verileceğinin haberi yansıdı. Herkes Mustafa Kemal Paşa’nın çay partisi vermesini beklerken o çoktan Büyük Taarruz’u başlatmak için Ankara’dan ayrılmıştı. 20’sinden önce de bu çay partisi iptal edilmişti.
Ve o büyük gün geldi… Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, gizli bir hazırlığın ardından 26 Ağustos 1922'de Büyük Taarruz'u başlattı.
Büyük Taarruz günlüğü
14 Ağustos
Afyon güneyinde hareketin arttığı bir gündü. Plana göre 1. Kolordu 15. Tümeni Deresinek’ten hareket ederek Selevir-Bulanık bölgesine doğru yola çıktı.
15 Ağustos
İsmet Paşa, Başkomutanlığa ağır bataryaların mühimmatının henüz cepheye ulaşmadığının bilgisini verdi ve bunun çok mühim olduğunu belirtti.
16 Ağustos
Genelkurmay Karargahı Akşehir’e gelerek görevini sürdürdü. Mustafa Kemal Paşa ordunun gerek duyduğu cephane ve donanım konusunda son ikmal hazırlıklarını yaptı.
20 Ağustos
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, herkes tarafından Ankara’da sanılırken gizlice Akşehir’deki Batı Cephesi Karargahı’na geldi.
21 Ağustos
Mustafa Kemal Paşa, Akşehir’deki karargahta Batı Cephesi komutanı İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, I. Ordu Komutanı Nurettin Paşa ve II. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’yla bir araya geldi. Harita üzerinde paşalara Büyük Taarruz planını anlattı ve kesin saldırı emrini verdi.
24 Ağustos
Büyük Taarruz için son hazırlıklar tamamlandı. Başkomutanlık Karargahı ile Batı Cephesi Karargahı Akşehir’den Afyon’un güneyindeki Şuhut kasabasına taşındı.
25 Ağustos
Başkomutanlık ve Batı Cephesi karargahları Kocatepe’nin güneybatısındaki Çadırlı Ordugaha nakledildi. Kimi yerlerde düşman birliklerine 400 metre kadar yaklaşan askerler, Büyük Taarruz için Mustafa Kemal Paşa’nın emrini beklemeye başladı. 25 Ağustos günü taarruz hazırlıklarıyla geçti.
26 Ağustos
Ve işte Türk milletinin kaderini değiştirecek taarruzun başladığı o gün...
Başkomutan Mustafa Kemal, sabah saatlerinde Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile muharebeyi yönetmek üzere Afyonkarahisar sınırlarında kalan Kocatepe'de yerini aldı.
Ardından Mustafa Kemal Paşa saldırı emrini verdi. Büyük Taarruz sabah saat 05.30’da topçu ateşiyle başladı. Türk askeri, sabahın ilk ışıklarıyla hücuma geçip Tınaztepe'yi ele geçirdi ve Belentepe ile Kalecik Sivrisi'nden düşmanı uzaklaştırdı.
Taarruzun ilk gününde 1. Ordu birlikleri, Büyük Kaleciktepe ile Çiğiltepe arasında 15 kilometrelik alanda, düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirdi. 5. Süvari Kolordusu, düşman gerilerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulundu, 2. Ordu ise cephede tespit görevini aksatmadan sürdürdü.
27 Ağustos
İlk gün yapılan taarruzlarda, önemli zayiat verilmesine rağmen başarılı olunamamıştı. Sabah saatlerinde, Türk ordusu gün ağarırken tekrar bütün cephelerde taarruza geçti. Yunanlıların direnmesi karşısında topçu desteği yetersiz kaldı, Çiğiltepe düşürülemedi.
Bu arada Tümen Komutanı Yarbay Reşat, kolordu komutanından "öğleye kadar tepeyi al" emrini aldı. Çünkü cephedeki bütün tümenler, hedeflerini tek tek ele geçiriyordu. Taarruzu gelişmeyen sadece bu tümen kalmıştı. Bu emir üzerine Yarbay Reşat, tekrar taarruz ediyor, ancak yine netice alınamıyordu. Bunun üzerine başarısızlığı gururuna yediremeyen onurlu tümen komutanı, saat 11.00 sıralarında tabancasıyla intihar etti. Aradan birkaç saat geçtikten sonra Çiğiltepe de düştü… Yarbay Reşat, vefatından sonra albaylığa yükseltildi.
Afyonkarahisar, 8'inci Tümen tarafından düşman işgalinden kurtarıldı. Halk sevinç gözyaşlarıyla askerlere sarıldı.
28 Ağustos
Başkomutanlık Karargahı ve Batı Cephesi Karargahı Afyon’a taşındı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa da Afyon’a geldi. Türk ordusu güneyden ve doğudan ilerleyerek Yunan kuvvetlerini birbirinden ayırdı.
29 Ağustos
Şiddetli çarpışmalar gün boyu devam etti. Yunan ordusu iyice dağıldı. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, durum değerlendirmesi yaptı. Paşalar, zafer için muharebenin bir an önce bitirilmesine karar verdi.
30 Ağustos
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Türk ordusunun Kurtuluş Savaşı'nda kazandığı en önemli zaferin arifesinde, 30 Ağustos sabahında şimdi belde olan Kütahya'nın Altıntaş ilçesine bağlı Zafertepe Çalköy'de birliklere taarruz emrini verdi.
O'nun bizzat yönettiği Dumlupınar'daki meydan muharebesinde kahraman Mehmetçik, Yunan birliklerini Allıören, Keçiler, Kızıltaş deresi yolunun iki yanında tamamen sarıp imha etti. Kızıltaş deresi bölgesinde açık kalan alandan bazı Yunan birlikleri, General Trikopis, General Diyenis ve birçok Yunan komutanı kaçtı.
Yunan ordusu büyük hezimete uğradı. Sağ kalan düşman askerlerinin bir kısmı teslim oldu, diğerleri ise İzmir yönüne doğru kaçmaya başladı.
"Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!"
Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanan Büyük Taarruz’un son safhası tarihe “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak geçti.
Bu zaferin ardından Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 1 Eylül'de Dumlupınar'da, Batı Cephesi'ndeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bildiri yayımladı.
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi'nde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakarlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız. Sahibimiz olan büyük Türk ulusu, geleceğine güvenmekte haklıdır. Savaş alanlarındaki başarı ve fedakarlıklarınızı yakından görüp izliyorum. Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için Başkumandanlığa öneride bulunulmasını, Cephe Kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu'da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim. Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!"
27 Ağustos’ta Afyonkarahisar, 30 Ağustos’ta Kütahya, 1 Eylül’de Emet ve Tavşanlı düşman işgalinden kurtarıldı. 9 Eylül’de İzmir’de Yunan ordusunu denize döken Türk ordusu, Mustafa Kemal Paşa’nın emrini büyük bir başarıyla yerine getirdi.
Zaferin sonuçları
Yunan ordusu büyük bir hezimet yaşadı ve uzun süre toparlanamayacak şekilde imha edildi. Büyük zafer, Türk topraklarının işgal kuvvetlerinden tamamen temizlenmesini sağladı. “Anadolu istila edilemez” düşüncesi doğrulandı.
Türk milletinin esir edilemez bir millet olduğu yeniden ispatlandı. Türk’ün büyük devlet adamları ve komutanlar yetiştiren “asker millet” olduğu bir kez daha gözler önüne serildi.
Askeri güçle kabul ettirilmek istenen Sevr Anlaşması, muharebe sahasında yırtılmış oldu. Lozan Barış Anlaşması'nın yapılmasını sağladı. Türkiye Misak-ı Millî'nin coğrafi hedeflerine ulaştı.
Zaferden 2 yıl sonra…
Büyük Önder Mustafa Kemal, 30 Ağustos 1924'te Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı'nın temel atma törenine katılmak üzere Zafertepe Çalköy'e geldi. Törene katılanlara iki yıl öncesini hatırlattı ve Büyük Zafer'i şu cümlelerle anlattı:
"Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son parçası olan 30 Ağustos Zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, çok parlak zaferlerle doludur ama Türk ulusunun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil dünya tarihine yeni bir adım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbellidir ki yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyeti'nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır. Türk ulusu burada kazandığı zaferle, açığa vurduğu gücü ve istemiyle, bu belli gerçeği bir kere daha tarihin bağrına çelik kalemle koymuş bulunuyor."
TRT