19’uncu yüzyılda Avrupa’da ortaya çıkan sinema, 20. Yüzyılda bir endüstriye dönüştü. Korku filmleri ise en çok izlenen türler arasında yer aldı.
Bugün dünyanın hemen her yerinde film denildiğinde akla gelenlerden bazıları korku filmleri oluyor. Kan emerek insanları öldüren vampir Drakula, bilimsel çalışmaların ortaya çıkardığı canavar olan Frankenstein, binlerce yıl piramitlerde canlı kalmayı başarmış mumyalar, dolunayda canavara dönüşen kurt adamlar, insanların bedenlerine giren şeytanlar, bedensiz varlıklar olan hayaletler, zaten ölü oldukları halde ortalıkta gezinen zombiler, psikopatlar, seri katiller ve dönüşüm geçirerek canavara dönüşen hayvanlar… Korku filmleri, bunları herkese ezberletti.
Canavar, cadı, yarasa, kurt
Dr. Uğur Kılınç tarafından hazırlanan ve Karakarga Yayınları tarafından yayınlanan ’50 Maddede Korku Sineması’ kitabı, korku filmlerine ilişkin kodları ortaya koyuyor.
Kitapta yer alan bazı tespitler şöyle:
Korku ve gerilim filmleri farklı türler. Korku etiketli filmler, 1950’lerden itibaren yapılmaya başlandı.
İlk korku filmlerinin temelinde, mitler, folklor ve edebiyat vardı.
Şeytan, canavar, cadı, yarasa, kurt gibi karakterler; şato, mezarlık, harabe gibi mekânlar; karakterlerin kendilerini güvende hissetmedikleri, hayatlarını tehlikeye düşüren durumlar ve olaylar unsurları, izleyicilerin korkularını harekete geçiren unsurlar.
Bugünkü anlamda ilk korku filmi örnekleri, George Méliés’in ‘Le Manoir du Diable (1896, Şeytanın Şatosu), Le Chaudron Infernal (1903, Cehennem Kazanı) ve Le Monstre (1903, Canavar) isimli filmleri.
Sessiz sinema döneminde korku ve gerilim filmleri ilk olarak Almanya’da görülmeye başlandı.
Hollywood’da çekilen ilk korku filmlerinde Gotik sanat öne çıktı. Robert Louis Stevenson’ın 1886 yılında yayınlanan romanı ‘Dr. Jekyll and Mr. Hyde’ adıyla, 1920 yılında film haline getirildi.
[50 Maddede Korku Sineması, Dr. Uğur Kılınç tarafından yazıldı.]
Sesli sinema ile çığlıklar duyuldu
1927 yılında sesli film dönemi başlayınca korku filmlerine ses efektleri ve rahatsız edici diyaloglar eklendi.
İlk ‘Drakula’ filmi, 1931 yılında Universal tarafından Tod Browning yönteminde yapıldı. Başroldeki Bela Lugosi, unutulmaz oyuncular arasına girdi.
Korku filmleri, sağladığı gişe başarısı ile ‘A Tipi’ yani yüksek bütçeli ve yıldız oyuncuların yer aldığı filmler arasına girmeyi başardı.
1953 yılında Andre De Toth tarafından yönetilen ‘House of Wax’ geniş ekranda gösterilen ilk korku filmi oldu.
Korku sineması, televizyonda ‘Fright Night’, ‘Twilight Zone’, ‘Alfred Hitchcock Presents’, ‘Buffy te Vampire Slayer’ gibi dizilerin yapılmasına neden oldu.
Korku filmlerinde canavar, bastırılmışın geri dönüşümü, iğrençlik gibi unsurlar kullanılıyor.
Korku filmlerinde ilk dönemlerde kadınlar ya dişiliğiyle etkileyen canavarlar olarak ya da canavarların kurbanları olarak kullanıldı.
1. korku furyası
1931-1936 arasında ABD’de 30 korku filmi vizyona girdi ve ‘1. Korku Furyası’ olarak adlandırıldı. 1936 yılından sonrasına ise ‘2. Korku Furyası’ denildi.
1980’li yıllarla birlikte ‘kesme-biçme (slasher) filmleri’ öne çıktı. 1978’de vizyona giren ‘Halloween’in başarısının ardından 1980 yılında vizyona giren ‘13. Cuma’, 1984 yapımı ‘Elm Sokağında Kâbus’ hatta 1996 yılında vizyona giren ‘Çığlık’, bu türün önemli örnekleri oldu.
Japon yapımı Hideo Nakata’nın 1998 yılına ait filmi ‘Ringu’, 2022’de Gore Verbinski tarafından ‘The Ring (Halka)’ adıyla yeniden çekildi ve korku filmlerinde Asya etkisi başladı.
Korku filmlerinde, ekolojinin bozulması sonucu ortaya çıkan durumlar ve canavarlar da kullanıldı. Örneğin 1950 yılına ait Gordon Douglas’ın yönettiği ‘Them’ filmi, nükleer saldırı sonrası ortaya çıkan devasa karıncaları kullanarak korkuttu.
Mutasyona uğrayan hayvanlar, değişim geçiren doğa, ekolojinin bozulmasıyla derinlerde yaşayan bazı türlerin ortaya çıkması, korku filmlerinde bol bol kullanılan unsurlar oldu.
‘Nosferatu, Eine Symphonie des Graunens’, ‘Dracula’, ‘The Exorcist’ gibi pek çok korku klasiği, edebi eserlerden uyarlandı. Özellikle, Stephen King, Dean Koontz, Peter Straub gibi yazarların birçok romanı sinemaya uyarlandı.
Korku filmlerinde devam filmi yapmak oldukça yaygındır. ‘Çığlık’, ‘Halloween’ örneklerinde olduğu gibi. Bir başka yaygın alışkanlık ise tutmuş bir filmi, yeniden çekmektir. ‘Teksas Katliamı’, ‘Omen’, ‘Evil Dead’ filmlerinde olduğu gibi.
Şatolar, mezarlıklar, kilitli kapılar
Korku filmlerini çocukların izlemesi istenmez ve sınırlamalar vardır ancak çocuklar korku filmlerinde korkutucu ya da kurban olarak kullanılır.
Korku filmlerinde şatolar, mezarlıklar, karanlık koridorlar, kilitli kapılar, loş kaldırımlar gibi görüntüler sık sık kullanılır. ‘Halloween’ ya da ‘Jaws’ filmlerinde olduğu gibi kimi zaman müzik de öne çıkar.
İnanca ilişkin korkular, bu tür filmlerde sık sık kullanılır. Şeytan çıkarma gibi görüntülere, günah işleyenlerin cezalandırılmasına ilişkin unsurlara yer verilir.
Korku filmlerine ilişkin ilk festival, 1968 yılında Barselona’da düzenlendi.
İlk Türk korku filmleri, 1949 yılında Aydın Akaron’un yönettiği ‘Çığlık’ ve 1953 tarihli, Mehmet Muhtar’ın yönettiği ‘Drakula İstanbul’da’ filmleri oldu. Ancak ‘Çığlık’ filminin bugün bir kopyası bulunmuyor.
Yerli kaynak sıkıntısı harekete geçirdi
19 Mayıs Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Uğur Kılınç, kitabı yazma fikrinin, kendi ilgisiyle başladığını söylüyor. “Edebiyat yazarayım, korku sinemasında Gotik türde yazıyorum. Fark ettim ki Türkçede korku sineması üzerine yapılan yayınların hemen hepsi çeviri. Bizden çıkan bir akademik kitaba rastlamadığım için böyle bir çalışma yapmak istedim” diyen Kılınç, şunları dile getiriyor:
“Korku sineması, son yirmi yıldır akademik olarak da çok ilgi çekiyor. Komedi ve korku, ekonomik filmlerdir. Uygun bütçelerle çekilebilirler. Oysa bizde komedi filmi çokken, korku filmi çok az çekiliyordu. Bizde de son dönemde korku filmleri çoğaldığı için, Batı sinemasını da inceleyerek genel okura hitap eden bir kitap hazırlamak istedim. Sinema, edebiyatla yakın ilişki içinde. İnşallah sektöre de faydası olur.”
“‘Drakula İstanbul’da’ gurur duyulacak bir örnek”
Son dönemde Türkiye’de yapılan korku filmlerini çok başarılı bulmadığını belirten Kılınç, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Tutmuş bir formülü tekrarladıkları için başarılı bulmuyorum. Oysa Türk sinemasında gurur duyacağımız örnekler var. Mesela ‘Drakula İstanbul’da gurur duyulacak bir örnek çünkü dünya sinemasında vampirin dişleriyle göründüğü, duvarda tırmandığı ilk filmdir.
‘Ölüler Konuşmaz ki’, ‘Kadın Düşmanı’ gibi filmler çok başarılıdır. Hitchcock’u, ‘Psycho’ filmiyle överiz ama İlhan Elgin’in ve 1967 yapımı ‘Kadın Düşmanı’ filminin hakkının yenildiğini düşünüyorum. Metin Erksan’ın 1974 tarihli ‘Şeytan’ filmi de Türkiye’ye uyarlanması oldukça başarılı diyebiliriz. Bugünün teknolojisine göre geride kalmış olsalar da sinemanın dilini kazandığı ve yeni türlerin Türk sinemasına girdiği dönem açısından önemlidir.”
TRT