Osmanlı Devleti, 105 yıl önce bugün son deniz savaşını yaptı. Sınırlı sayıda subayın haberdar olduğu bu harekata katılacak mürettebatın büyük bölümü, Marmara Denizi’nde bir tatbikat gerçekleştirileceğini sanıyordu.
Mürettep filo, 19 Ocak’ta Marmara Denizi’nde bir araya geldi. Yavuz Sultan Selim zırhlısında bir toplantı yapıldı ve komutanların çoğu harekattan ilk kez bu toplantıda haberdar oldu. Buna rağmen, baskın filosunun yola çıkması sadece yarım saat sürdü.
Hedef, bugünkü adı Gökçeada olan İmroz Adası’ydı. Düşman ise dönemin en güçlü donanmasına sahip İngiltere…
Gizli Alman ittifakı
Almanya’nın Fransa ve Rusya’nın ardından İngiltere ile savaşa girmesiyle Akdeniz, Alman gemileri için tehlikeli bir hal almıştı. 6 Ağustos 1914’te, Amiral Wilhelm Souchon komutasındaki Goeben ve Breslau, İtalya’daki Messina Boğazı’ndan çıkış yapıyordu. Gemilerin peşinde İngiliz ve Fransız gemileri vardı.
İngilizler, gemilerin 2 seçeneği olduğunu düşünüyordu ve buna göre önlem almışlardı. Ancak beklemedikleri bir şey oldu: Goeben ve Breslau rotasını Çanakkale Boğazı’na çevirdi.
Avrupa’da savaş başladığında tarafsızlığını ilan eden Osmanlı Devleti, 2 Ağustos’ta Almanya ile gizli bir ittifak anlaşması imzalamıştı. Alman gemilerinin Çanakkale Boğazı’ndan geçişi konusunda mutabakat sağlanamamış olsa da Başkomutan Vekili Enver Paşa, gemilere giriş izni verilmesini emretti.
Gemiler, 10 Ağustos’ta Çanakkale Boğazı’na girdi. 4 saat sonra gelen İngiliz gemilerine ise izin verilmedi. İngiltere, gemilerin Osmanlı karasularından çıkarılmasını istiyordu. Bunun üzerine Osmanlı diplomatik bir çözüm aramaya başladı.
Gemilerin satın alındığının açıklanması konusunda fikir birliğine varıldığını söyleyen Samsun Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Çolak, süreci şu sözlerle anlattı:
“Durum İtilaf Devletleri’ne bu şekilde izah edilecekti. Donanma’nın 2 tane ağır zırhlı gemiye ihtiyacı vardı. Daha önceden İngiltere’den sipariş verilmişti. İngiltere ise parası ödenmiş olduğu halde gemileri teslim etmemiş, parayı da iade etmemişti. Dolayısıyla bu ihtiyacın Almanya’dan satın alınan 2 gemiyle giderileceği söylendi.”
Mürettebat fes giydi, göndere Türk bayrağı çekildi
16 Ağustos’ta İstanbul’da bir devir-teslim töreni yapıldı. Alman personel fes giydi, göndere Türk bayrağı çekildi. Goeben’e “Yavuz Sultan Selim”, Breslau’a da “Midilli” adı verildi.
Amiral Souchon, Donanma Komutanlığı’na getirildi. Gemiler Osmanlı Donanması’na katılmış olsa da savaşın sonuna kadar Alman Donanması’nın emrinde kalacak, mürettebatın önemli kısmı da Almanlardan oluşacaktı.
Osmanlı savaşa dahil oluyor
Amiral Souchon, bir süre Marmara Denizi’nde tatbikat yaptıktan sonra Karadeniz’e çıkmak için izin istedi. Enver Paşa, Osmanlı Donanması’nın 29 Ekim'de Karadeniz’e açılması emrini verdi.
Souchon, Yavuz Sultan Selim ve Midilli dahil 11 parçadan oluşan Osmanlı Donanması ile Odessa, Sivastopol ve Novorossiysk limanlarını bombaladı. Böylece Osmanlı, 1. Dünya Savaşı’na fiilen girmiş oldu.
Rusya, İngiltere ve Fransa, 2 Kasım’da Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti. Osmanlı hükümeti de 5 Kasım’da buna karşılık verdi.
Hedef: İmroz ve Limni
9 Aralık 1917’de Kudüs kaybedilmiş ve bu durum halkı umutsuzluğa sevk etmişti. Osmanlı yönetimi halka moral sağlayacak, orduya olan güveni tazeleyecek bir hedef arayışındaydı.
24 Ağustos 1917’de Osmanlı Donanma Komutanlığı’na atanan Amiral Hubert von Rebeur-Paschwitz de Karadeniz’deki Rus tehdidinin ortadan kalktığını ve gemilerin Ege’de İtilaf Devletleri’ne karşı kullanılmasının daha doğru olacağını belirtiyordu.
Değerlendirmeler sonucunda İngiltere’nin Ege’deki üssü olan Limni ve İmroz adaları hedef olarak belirlendi.
“Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur”
Osmanlı Donanması’nın İngiliz Donanması karşısında elde edeceği başarı, hem başka cephelerdeki İngiliz baskısını azaltacak hem de Donanma'nın gücünü gösterecekti.
Samsun Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Çolak 20. yüzyılın başlarında donanmanın çok önemli bir askeri güç olduğunu vurguluyor:
“O dönemki doktrine göre denizlere hakim olan dünyaya hakim olur. Nitekim İngiltere de bunu uygulamıştır. ’Üzerinde güneş batmayan ülke’ olarak anılan İngiltere, sömürgeleri arasındaki bağlantıyı donanmasıyla sağlıyordu. Bu donanma 200-230 yıl boyunca da yenilememişti. Biz bu armadayı Çanakkale’de yendik. İmroz Baskını’na giden süreçte de bu motivasyonla yola çıkıldı. Öte yandan, İtilaf Devletleri’nin Ege Denizi’nde Yavuz Sultan Selim çapında bir gemisi de yoktu. Yavuz Sultan Selim’in bir alt sınıfı olan 2 monitör gemileri vardı.”
Baskın filosu Marmara’da
Planının gizliliği Gelibolu ile İmroz arasındaki mayın tarlaları hakkında keşif yapmayı olanaksız kılmıştı. Bu noktada plana dahil olan Mareşal Liman von Sanders, ele geçirilen ve Çanakkale Boğazı’ndaki mayınları gösteren haritayı Paschwitz’e gönderdi ve baskın için rota oluşturuldu.
Mayın hatları haritasının Donanma Komutanlığı’na çok geç gönderildiğini belirten Araştırmacı Yazar Selçuk Kolay, “Bu büyük bir hataydı. Denizciler için son derece önemli olan bu harita derhal Donanma Komutanlığı’na gönderilmek yerine yaklaşık 1 sene boyunca 5. Ordu Komutanlığı’nda tutulmuş ve ancak İmroz Baskını sırasında gönderilmişti. İlave olarak, hiç mayın taramamış gambotların kullanılması ve uçaklardan alınan çelişkili bilgilerle hareket edilmesi harekata büyük zarar vermiştir” değerlendirmesinde bulundu.
Osmanlı’nın baskın filosu; Yavuz Sultan Selim zırhlı kruvazörü ile Midilli hafif kruvazörü başta olmak üzere Muavenet-i Milliye, Numune-i Hamiyet, Basra ve Samsun muhriplerinden oluşuyordu. Paschwitz, mürettep filodan Marmara’da ağır şartlar altında yapılacak bir eğitim için hazır bulunulmasını istedi. 19 Ocak’ta Marmara Denizi’nde hazır bulunan gemilerin komutanları bir toplantı yaptı ve İmroz Baskını resmiyete kavuştu. Filo, yaklaşık yarım saat sonra hedefe doğru yola koyulmuştu.
İtilaf Devletleri’nin savunma planı etkisiz kaldı
Gemiler, 20 Ocak 1918’de Çanakkale Boğazı’ndan çıkış yaptı. Sisli bir sabahtı. Yavuz Sultan Selim ve Midilli’nin Çanakkale Boğazı’ndan çıkış ihtimali üzerine konuşlanan 2 İngiliz destroyeri, gemileri göremedi ve savunma planları etkisiz kaldı.
Yavuz Sultan Selim, çıkış sırasında bir mayına çarptı. Küçük bir mayındı, gemide ciddi bir hasar meydana getirmemişti. Ancak ayarı bozulan cayro pusula büyük sıkıntılara yol açacaktı. Patlamanın ardından Yavuz Sultan Selim ve Midilli’nin Çanakkale Boğazı’ndan çıktığı haberi İtilaf Devletleri’ne ulaştı. Çoğunluğu İngiliz savaş gemilerinden oluşan deniz gücü hazırlıksız yakalanmıştı.
İngiliz monitörleri dakikalar içinde suya gömüldü
Paschwitz, hedefteki 2 İngiliz monitörünün kaçma ihtimaline karşı derhal muharebe emri verdi. Midilli bu emri yerine getirmek üzere harekete geçti, Yavuz Sultan Selim ise salvo atışlarıyla diğer gemileri tahrip ediyordu.
Midilli ile muharebeye girişen Lizard muhribi yoğun ateşe dayanamayıp gözden kayboldu. Midilli ise vakit kaybetmeden Raglan ve M-28 monitörlerini hedef aldı. Seri ve isabetli top atışlarına maruz kalan Raglan dakikalar içinde etkisiz kalmıştı.
Toplar, Midilli’yi hedef alan M-28 monitörüne odaklandı. M-28’in sancak bordası parçalandı ve gemi yan yattı. Yavuz Sultan Selim’in de muharebeye katılmasıyla monitör su altında kaldı.
Harekatın ikinci adımı: Mondros Limanı
Türk kruvazörleri harekata devam etti. Yavuz Sultan Selim, sepet direkli bir gemiyi batırdı, Midilli ise Kuzu Koyu’ndaki uçak istasyonunu ve akaryakıt deposunu imha etti. Monitörler batırıldıktan ve karadaki tesisler tahrip edildikten sonra harekatın ikinci kısmına geçildi. Mondros Limanı ve liman içindeki savaş gemileri bombalanacaktı.
İngiliz muhripleri Tigress ve Lizard, Yavuz Sultan Selim ile Midilli’yi takip etmeye başladı. Daha sonra onlara 2 savaş uçağı eklendi. Bu kuvvetler güzergahı zorlaştırsa da Yavuz Sultan Selim ve Midilli’ye engel olamıyordu.
Midilli kruvazörünün batışı
Cayro pusulası hasar alan Yavuz Sultan Selim’in rotası birkaç derece doğuya kaymış, gemiler İmroz’u koruyan mayın tarlasının içine girmişti. Stratejik bir manevra yapan Midilli bir mayına çarptı, hasar büyüktü…
Midilli’nin önde seyretmesinin doğru olmadığını söyleyen Araştırmacı Yazar Kolay, “Midilli mayın tarlasının ortasına düşünce felaketle karşılaşıldı. Yavuz önden gidiyor olsaydı mayınlardan fazla etkilenmeden Midilli’ye yol açmış olacaktı” yorumunda bulundu.
Midilli’yi yedeğine alıp halatla bölgede çıkarmak isteyen Yavuz Sultan Selim, ikinci kez mayına çarptı. Geminin cayrosu tamamen devre dışı kalmıştı ancak savaş kabiliyetini kaybetmemişti.
Yavuz Sultan Selim’in komutanı, seyir subayı ve muharebe dümencisi işlerini iyi biliyordu. Gemi rotasından bir derece bile sapmadan mayın tarlasından çıkmayı başardı. Art arda mayınlara çarpan ve İngiliz uçaklarının hedefi olan Midilli ise tamamen hareketsiz kalmıştı. Komuta gemiyi terk emri verdi. Midilli’nin 1912’de başlayan serüveni 6 yıl sonra Ege’de sona erdi.
Mürettebattan son selam
Midilli’nin komutanı Albay Georg von Hippel, Topçu Binbaşı Üsküdarlı Ahmet Hüsameddin Bey ve Makine Binbaşı Balatlı Mehmet Nuri Bey, kendi arzularıyla gemide kalmış ve orada şehit olmuşlardı.
Kendini Ege Denizi’nin soğuk sularına atan Midilli mürettebatı ise 3 defa “Hurra” diye bağırarak gemilerini ve komutanlarını son kez selamladı.
Türk muhripler, mürettebatı kurtarmak üzere olay yerine gitti ancak İngiliz muhripler buna izin vermedi. Kurtarma çalışmalarını ağırdan alan İngiliz muhripleri, Midilli’nin mürettebatından 5’i Türk eri olmak üzere sadece 172 kişiyi kurtardı. Harekatta 336 Alman denizci hayatını kaybetti. Midilli’de görev yapan 32 Türk askeri şehit oldu.
Bir savaş gemisinin uğradığı en büyük hava taarruzu
Paschwitz, Midilli’nin batmasıyla Mondros’a yapılacak harekattan vazgeçti. Savaş alanını terk eden Yavuz Sultan Selim, geri dönüş yolunda bir mayına daha çarptı. Gemi bir miktar yan yatsa da seyrine devam edebildi.
İngiliz uçaklarının saldırılarına maruz kalan Yavuz Sultan Selim’in yardımına Çanakkale’den kalkan Türk uçakları yetişti. Hava taarruzlarından kurtulan Yavuz Sultan Selim ve 4 muhrip Çanakkale Boğazı’ndan içeri girdi. Fakat bir seyrüsefer hatası sonucu Yavuz Sultan Selim, Nara Burnu'nda karaya oturdu.
Tarihin ilk uçak gemilerinden Ark Royal bölgeye gönderildi. İngiliz ve Yunan uçakları dalgalar halinde Yavuz Sultan Selim’e saldırıyordu. 20-25 Ocak’ta 60 uçakla 276 hücum yapıldı, 180 bomba atıldı. Bu 1. Dünya Savaşı’nda bir savaş gemisinin uğradığı en büyük hava taarruzuydu.
Turgut Reis zırhlısı ve 2 römorkör bölgeye gitti ve Yavuz Sultan Selim’e bağlandı. Kruvazörün yakınındaki kumlar temizlendi ve Yavuz Sultan Selim yeniden yüzdürüldü. Zırhlı, aldığı mayın yaralarına rağmen 20 mil süratle Marmara’yı geçti ve Dolmabahçe Sarayı önüne demirledi.
Yavuz’un dönüşü
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Türk donanması da yeniden yapılanmaya başlamıştı. Bu kapsamda Yavuz Sultan Selim zırhlısına da ihtiyaç vardı. Geminin ülke sınırları içindeki limanlarda onarılması kararlaştırıldı. Bu sayede Türkiye, bir muharebe kruvazörünün bakım ve onarımını yapabilecek niteliğe kavuşacaktı.
Geminin hasar almış olmasının bir noktada Osmanlı'nın lehine işlediğini belirten Prof. Dr. Çolak, "Mondros Ateşkes Antlaşması’nın maddeleri Osmanlı’nın ağır silahlarını İtilaf Devletleri’ne teslim etmesini gerektiriyordu. Yavuz Sultan Selim’i teslim almak üzere gelen İtilaf Devletleri heyeti, havuza çekilen geminin tamirde olduğunu görüyor ve üstündeki toplar söküldüğü için gemiyi almaktan vazgeçiyor. Böylelikle Osmanlı’da kalan gemi, tamiratı bittikten sonra tekrar amiral gemisi oluyor" diye konuştu.
Yavuz Sultan Selim’in onarım süreci 1930’da tamamlandı. Zırhlının ismi 1936’da “Yavuz” olarak değiştirildi ve donanmanın lokomotifi oldu. Yıllar içinde birçok görev üstlenen gemi, 4 Kasım 1954'te donanma envanterinden düşüldü.
Midilli 75 yıl sonra bulundu
Midilli’nin batığı ise tam 75 yıl sonra 5 Kasım 1993’te bulundu. Araştırmacı Yazar Selçuk Kolay, Dalgıç Tosun Sezen ve Sonar Uzmanı Max de Rham batığı araştırmak için Ege Denizi’ne açıldı. Araştırmanın 4. gününde geminin yeri tespit edildi.
Dalış hazırlıklarını tamamlayan araştırma ekibi batığa doğru inmeye başladı. Selçuk Kolay, süreci şöyle anlattı:
“Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Vural Bayazıt kayıp gemilerimizle ilgili çalışma yapmamı önerdi. Böylelikle ortaya Midilli Projesi çıktı. Batığı bulduğumuzda sevincin yanında üzüntü de duydum. Bu beni geminin batış anına götürdü. Gemi tahmin ettiğim gibi düz duruyordu. Batığı boydan boya yüzdük. Zaman durmuş gibiydi. Sanki 1918 yılına geri gitmiştik…”
Baskının hikayesi seyirciyle buluştu
İmroz Baskını, 100 yıl sonra Mavi Tutku ekibi tarafından ekranlara taşındı.
Yönetmenliğini Hakan Aslan’ın üstlendiği belgeselde; Midilli kruvazörünün sualtı görüntüleri, baskını temsil eden animasyon görüntüleriyle birleştirildi ve Midilli ile Yavuz’un hikayesi seyircilere sunuldu.
TRT