Ayasofya'nın cami olma hikayesi İstanbul'un fethiyle başladı.
Fatih Sultan Mehmet şehre girdiğinde ilk olarak hayalini kurduğu Ayasofya'ya gitti. Sancağını mihraba dikti. Kubbeye doğru bir ok fırlattı. İlk ezanı bizzat kendisi okuyarak beraberindekilerle namaz kıldı.
Sultan Fatih, Ayasofya Camii Kebiri'ni kendi hayratının ilk eseri olarak vakfetti. Ömrü boyunca yaptığı katkılarla mabedi ihya etti.
Fatih Sultan Mehmet’ten kalan bu kutlu emanete diğer Osmanlı padişahları da özenle baktı.
Ayasofya'nın hat levhaları
Cami, Sultan Abdülmecid döneminde büyük bir onarımdan geçirildi. Ve bugün caminin görkemli havasını oluşturan 8 büyük levha asıldı.
Levhalarda Allah lafzı, Hazreti Muhammed, 4 halife ve Hazreti Hasan ile Hüseyin'in isimleri yazılı. Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin el işçiliği olan levhalar 7,5 metre çapında ve 13 metre yüksekliğinde.
Cami 1934’te müze yapıldığında levhalar Sultanahmet Camii'ne asılmaları için indirildi. Ancak Ayasofya Camii'nin en büyük kapısından bile yüksek oldukları için camiden çıkarılamadı. 1949’da ait oldukları yerlere yeniden asıldı.
Her gün binlerce kişiyi ağırlıyor
Ayasofya Camii Kebiri'ndeki en dikkat çeken detaylardan biri de kubbedeki işlemeler. İstanbul'un en büyüğü olan kubbede “Allah göklerin ve yerin nurudur” anlamına gelen Nur Suresi'nin 35. ayeti yer alıyor.
Ayasofya Camii Kebiri her gün on binlerce kişiyi ağırlıyor. Ramazanda bu sayı daha da artıyor.
Haber: Fahriye Demirci
Kamera: Mustafa Oğuz, Ahmet Uğur Baş
Kurgu: Ufuk Ateşözen
TRT