Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Karaman temasları çerçevesinde Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi’nde “Kıbrıs Türkü’nün Adada Varoluş Mücadelesi” konulu konferans verdi.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi’nde verdiği “Kıbrıs Türkü’nün Adada Varoluş Mücadelesi” konulu konferansta, hedefinin Türkiye’nin de desteği ile KKTC’yi dünya sahnesine taşımak olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Tatar, “Benim siyasetim egemenliktir, devlettir, anavatan ile bağların hiçbir güç tarafından kopartılamayacağı milli bir siyasettir” diyerek KKTC’nin Türkiye Cumhuriyeti ile yoluna devam edeceğini kaydetti.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan, video gösterimleri ile devam eden etkinlikte, açılış konuşmasını Üniversite Rektörü Namık An yaptı. Etkinlikte, Karaman Valisi Tuncay Akkoyun ile bazı bölge milletvekilleri de konuştu.
Konuşmaların ardından Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Kıbrıs Türkü’nün Adada Varoluş Mücadelesi” konulu konferans verdi.
Karamanlılara gösterdikleri yakınlıktan dolayı teşekkür ederek sözlerine başlayan Cumhurbaşkanı Tatar, ata yurdunda olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Konya’da İslami Dayanışma Oyunları Açılış Töreni’ne katıldığını anımsatan Cumhurbaşkanı Tatar, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a daveti için teşekkür etti. Konya’da Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve diğer devlet yetkilileri ile bir araya gelerek Kıbrıs Türk halkını temsil ettiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar, “Orada sporcularımız yer alamadı, çünkü biz İslam İşbirliği Teşkilatı’nda gözlemci üyeyiz ama hiçbir zaman yılmadık, yılmayacağız” dedi. Cumhurbaşkanı Tatar, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile gerçekleştirdiği ikili görüşmenin önemine ayrıca vurgu yaptı.
Cumhurbaşkanı Tatar konuşmasında, 1571 yılında Osmanlıların adayı fethinden sonra Kıbrıs’a Anadolu’nun çeşitli yerlerinden yerleşimler olduğunu belirterek Türkiye ile Kıbrıs Türk halkının ortak kökleri ve bağlarına işaret etti.
*“Kıbrıslı Türklerin mücadelesi pek çok küresel ve yerel mücadeleyi barındırır”*
Kıbrıslı Türklerin verdiği varoluş mücadelesini anlatan Cumhurbaşkanı Tatar, “Kıbrıs Meselesi çok bilindiği sanılan ancak aslında detayları pek bilinmeyen bir meseledir. Kıbrıs Türk halkının yüz yıllardır verdiği onurlu mücadelesi sadece bir var olma mücadelesi değildir. İçinde pek çok küresel ve yerel mücadeleyi de barındırır. Bu mücadele sadece bir Türk-Rum mücadelesi değil, aynı zamanda Ada’daki Türklüğün varlık mücadelesi, sayısal olarak azınlık olan mazlum bir halkın saldırgan çoğunluğa karşı verdiği onurlu bir mücadele, kültürümüzü, dinimizi, kimliğimizi koruma mücadelesi ve aynı zamanda bir medeniyet çatışması mücadelesidir” diye konuştu.
1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kıbrıslı Türk ve Rumların eşit kurucu ortaklığı ve egemenliğine dayalı olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Tatar, Makarios’un Türklere fazla hak tanındığını iddia ederek Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın 13. maddesini değiştirmeye çalıştığını ve Cumhuriyetin iki toplumlu yapısını üniter devlete çevirmeyi planlayan önerilerde bulunduğunu ancak bu önerilerin Dr. Fazıl Küçük tarafından reddedildiğini aktardı.
Bu gelişmelerin ardından Akritas Planı’nın devreye sokulduğunu ve 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarının yaşandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Tatar, böylece Kıbrıs Cumhuriyeti’nin fiilen sona erdiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Tatar, saldırılarda yüzlerce Kıbrıslı Türkün öldürüldüğünü, kaybolduğunu ve 30 bini aşkın Kıbrıslı Türkün ise 103 köyü terk etmek zorunda kaldığını da ekledi.
*“Can ve kan pahasına bayraklarımız gönderden inmedi, ezan sesi susmadı”*
Cumhurbaşkanı Tatar, “Halkımız, 11 yıl boyunca en zor ve en ağır koşullar altında göçmen çadırlarında yaşadı, utanç barikatlarında işkencelere tabi tutuldu, açlığa ve yoksulluğa itildi, ama tüm bunlara rağmen Anavatan Türkiye’nin büyük desteğiyle yine direndi, boyun eğmedi, esir olmadı, Türklüğün onur ve şerefini ayaklar altında çiğnetmedi. Can ve kan pahasına bayraklarımız gönderden inmedi, ezan sesi susmadı” ifadelerini kullandı.
20 Temmuz Barış Harekatı’nda da bahseden Cumhurbaşkanı Tatar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yunanistan’daki askeri cunta yönetimi ile EOKA milisleri 15 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirdikleri faşist darbe ile ‘Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni ilan ederken, ana hedef yine halkımızı yok edip, Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmekti. Bu büyük tehlikeye karşı, Anavatan Türkiye uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan garantörlük hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974 sabahı Barış Harekatı’nı başlattı.
Ne yazık ki Türk askerinin ulaşamadığı bölgelerde halkımız Rum askerleri ve EOKA’cılar tarafından katliamlara maruz kaldılar. Taşkent, Atlılar, Muratağa ve Sandallar katliamları ile Limasol, Baf, Larnaka ve diğer bölgelerde yaşananlar Rum barbarlığı ve vahşetinin en büyük kanıtıdır. Bu katliamlar, Türk askeri gelmeseydi, halkımızın tümüyle soykırımdan geçirileceğinin de göstergesidir. Düşmanlık gütmüyoruz ama yaşananları da unutmamız mümkün değildir. Eğer 20 Temmuz Barış Harekâtı gerçekleşmemiş olsaydı, Kıbrıs’ta ikinci bir Girit faciası yaşanacak ve Ada bir Helen adasına dönüşmüş olacaktı.”
*“Hiçbir zaman Rum egemenliğine girmedik”*
“Burada çok önemli bir noktanın altını çizmek istiyorum. Halkımız silah zoruyla eşit kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nden silah zoruyla atılıp azınlık bir duruma getirilmek istenmesine ve uğradıkları her türlü zulme rağmen hiçbir zaman Rum egemenliği altına girmemiştir. Kendi kendimizi yönetmek için 1964 yılının ocak ayında Genel Komiteyi, 1967 yılında Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi, daha sonra da Kıbrıs Türk Yönetimini oluşturduk. Yönetsel alanda ve devlet olma yolunda her zaman bir adım daha ileri gittik. Barış Harekâtı sonrasında, Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi, 1975’te ise Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilerek, bir asırlık özgürlük mücadelemiz taçlandırıldı. Bağımsız ve egemen bir devlete ulaştık. Tüm bunları da halkımızın destansı direnişine ve Anavatan Türkiye ile Barış Harekatı’na borçluyuz.
Tüm baskılara, izolasyon ve ambargolara rağmen Kıbrıs Türk halkının iradesini temsil eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bir gerçektir. KKTC egemen, özgür ve tüm demokratik kurumlarıyla çağdaş bir devlettir.”
*“Federasyona dayalı çözüm çabaları başarısız oldu”*
Müzakere süreçlerine de değinen Cumhurbaşkanı Tatar, federasyona dayalı çözüm çabalarının başarısız olduğunu vurgulayarak 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde gündeme getirdiği iki ayrı devletin varlığına dayalı çözüm şekline halkın kendisini Cumhurbaşkanı seçerek destek verdiğini kaydetti.
“Yarım asrı aşkın bir süredir devam eden müzakere sürecinde denenmedik metot, tartışılmadık konu kalmamıştır” diyen Cumhurbaşkanı Tatar, federal çözüm çabalarının çökmesinin temel nedeninin Rumların kendilerini Ada’nın tek yasal varisi olarak görmesi ve 1963 yılında zorla ele geçirdikleri ortaklık Devleti’ne Kıbrıslı Türkleri yama etmeye çalışması olduğunu söyledi.
BM Genel Sekreteri’nin davetiyle 2021’de Cenevre’de gerçekleşen gayrıresmi toplantıda yeni çözüm önerisini sunduklarını anımsatan Cumhurbaşkanı Tatar, bunun yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu ve bu modelin iki tarafın da kazançlı çıkabileceği tek çözüm modeli ifade etti.
*“Asli görevim devleti, egemenliği, halkın hak ve çıkarlarını korumak ve Türkiye ile olan bağları daha da güçlendirmek”*
KKTC’nin önemine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği için de hayati öneme sahip olduğunu kaydetti ve “Türkiye’nin çıkarları ile KKTC’nin çıkarlarının tamamen örtüştüğü bu noktada KKTC’nin içte ve dışta güçlenmesi büyük önem taşımaktadır” dedi.
Cumhurbaşkanı Tatar, KKTC’nin uluslararası hukuka göre her şartı karşılayan meşru bir devlet yapısı bulunduğunu anlatarak, “Uluslararası camia resmi olarak tanımasa da karada, denizde ve havada KKTC gerçeği vardır ve Anavatanımız Türkiye ile Doğu Akdeniz’deki ulusal menfaatlerimizin daha iyi korunması için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
Kıbrıs Türk halkının Rum’un azınlığı olmayacağını kaydeden Cumhurbaşkanı Tatar, kendisinin Cumhurbaşkanı olarak asli görevinin devleti, egemenliği, halkın hak ve çıkarlarını korumak ve Türkiye ile olan sarsılmaz bağları daha da güçlendirmek olduğunu vurguladı.
*“KKTC, bir Rum devletine dönüşen sözde Kıbrıs Cumhuriyeti kadar meşrudur”*
Cumhurbaşkanı Tatar sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sonuç olarak unutmayın ki bizim varlık mücadelemiz Kıbrıs adasındaki Türk varlığını unutturmak isteyenlere, onu yok sayanlara karşıdır. Kıbrıs Türk tarafı bu Ada’nın ortak sahibidir ve doğuştan gelen egemen eşitlik ve eşit statü hakkı vardır. Bu yeni veya talep edilen bir hak değil, Rum tarafının yıllardır gasp edip unutturmaya çalıştığı temel bir haktır. Tüm demokratik kurumlarıyla uluslararası tanınmışlık dışında bir devlet olan KKTC, en az anayasasının yarı maddeleri askıda olan ve bir Rum devletine dönüşen sözde Kıbrıs Cumhuriyeti kadar meşrudur. Kıbrıs Türk tarafını hiçbir zaman egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüsünden vazgeçmeyecektir. Ada’da hem de Doğu Akdeniz bölgesinde barış, istikrar ve refah amaçlanıyorsa bunun yegâne anahtarı ortaya koyduğumuz yeni vizyonudur. Bu vizyon Ada’da sürdürülebilir bir çözüme ulaşmak için gerekli adımların atılması konusunda tarihi bir fırsattır.”
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın konuşmasının ardından yapılan hediye takdimleri ve toplu fotoğraf çekimi ile etkinlik sona erdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.